Müze
gezilerinden sonra, dünyadaki ilk müzenin nerede ve kim tarafından kurulduğuna
dair sanal bir araştırmada karşıma çıkan isim 1. Ptolemaios oldu. Büyük İskender’in
komutanlarından biri olan 1.Ptolemaios’a dair detaylı bilgiler vermeyeceğim,
hepsi bir tuşla bulunuyor. Ancak kendisi İskenderiye’yi güzelleştiren,
meşhur İskenderiye kütüphanesini ve dünyanın ilk müzesini kuran komutan olmasıyla
yazının başlı başına ilham kaynağıdır. Mouseion, ilk müze kelimesi, bilimler tapınağı
anlamına geliyor. 1.Ptolemaios, bilim ve sanata kendini adayan okulları bir
araya bu ilk müzede getirerek bir üniversite kuruyor. Müzeler, daha sonrasında
farklı koleksiyonları sergileme özelliğini taşısalar da aslında ilk kurulduğu
dönemdeki anlamını kaybetmiyorlar. Bilim, sanat ve kültürel miras koleksiyonlarının
sergilendiği yerler geleceğe ışık tutuyor. Bizlere de geçmişten bugüne, hatta
geleceğe sergilenen eserlerle köprü kurmak kalıyor. O zaman diyorum, bu komutan
MÖ 300 yıllarında yaşamış olsa da, ölmüş müdür? Bence hayır! Düşünce ve
duygularıyla harekete geçerek, günümüze kalmış, hatta geleceğe de taşınacaktır.
Geçmişin kalıntılarından
bugünlere baktığımda, insanların gelişen teknolojiye rağmen aslında sadece
kalabalıklaştığını düşünüyorum. Milattan önce de olsa, bin yıl ileride de olsa,
bazı insanlar dünyaya dair şövalye olarak kalıyor. Aşil topuklarından vurulup,
ölseler de dünyaya bıraktıkları kalıcı eserlerle ölümsüzleşiyorlar. Bu konudan
insanı çıkarırsak, fikirler ve duyguların ölmediği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Milattan
önceki insanlar da korku, heyecan, sevgi, aşk, acı gibi duygular yaşamışlar. İnsanlar
değişmiş, çoğalmış, oyuncakları değişmiş ama duyguları ve oyunları değişmemiş. Bizler
sanki sadece bir çay molasına gelmiş gibiyiz. Duygularıyla ölümsüzleşmiş
sanatçılara, edebiyatçılara, fikirleriyle yaşayan tüm insanlara bakınca, her
biri kendi adına ölümsüz birer şövalye olmuşlar diyorum.
Bunlar, gezegene iz bırakanlar… Şövalye kavramını,
tutku ile yapılan her işe, değer verilen her insana dair kullanmak istiyorum.
Kavramın içindeki bir kadına hissedilen aşkı bu konudan ayrı tutuyorum.
Hayallerinin peşinden koşan, seçimlerinde insani değerleri önde tutanları, tüm
telaşların arasında zamana kendince kapı aralayanları, düşündüğü her konuda
tutarlı, net ve samimi olanları şövalye ilan ediyorum. Önceliği güzelliğe,
naifliğe, dürüstlüğe, mutluluğa verdiğimizde, zaten her birimiz dokunduğumuz
diğer hayat için iz bırakmıyor muyuz? Sadece zamana verdiğimiz değer değil,
zamanın içinde araladığımız kapıda kimlerle olduğumuz da önemli. Güzellikleri
çoğaltan, farklılıklara saygı gösteren, eleştirinin dozunu ayarlayan ve üreten
insanların, kalabalıkların arasından sıyrılacağına, tüm dünya için olmasa da
küçücük dünyalar için ölümsüzleşeceğine inancım sonsuz. Bunlar sadece masallar
ve efsanelerde olur diyorsanız, masallar ve efsaneler çocukları sakinleştirmek,
yetişkinlerin farkındalığını arttırmak içindir. Kendi seçimimi, masallara ve efsanelere
inanmaktan yana kullanıp, zamanı kendimce şekillendirenlerdenim. Pegasus
değiliz ya kendi kanatlarımızın gölgesinden korkalım! Neye inanıyorsak o değil
miyiz? İnandıklarımız da kalpten geliyor, yani yine aynı yere çıkıyoruz aslında: Kalbine göre yaşarsın...
- Görsel: Zafer Tanrıçası Nike:))