Fizyolojik şah damarımızdan
bahsetmiyorum; ruhsal olarak hayata tutunmamızı sağlayan şah damarımız sizce
nerede? Yaşama sevincini dinç tutan, yenilgilerin ardına yeniden toparlanmamızı
sağlayan ve bitmek bilmeyen mücadelemizi güdüleyen şah damarı! Hayallerimiz.
Onlar ki, ister hedeflerimize ulaşmamızı sağlasın, ister mutluluğumuzun sebebi
olsun, ruhun canlılığı için tek gerçeklik.
Çoğumuz hayallerimizi, beklentiler,
umduklarımız, temennilerimizle karıştırmaya meyilliyiz. Öyle ya en son ne zaman
hayal kurmuştuk? Çocukken oyunlarda meslek gruplarıyla mı yoksa gençlikte araba
koleksiyonlarında mı? Sanıyorum çocukken ya da ergenlikte, yani bir şekilde
hedefimizde sınavlar varken hayal etmek daha kolaydı. Belki de hayalini
kurmamız gereken tek şeyin meslek ya da kazanılacak okullarla ilgili olduğunu
düşünüyorduk.
Günümüzde yetişkinlerin yaşadığı en
büyük boşluğun sebebini hayal eksikliğine bağlıyorum. Evet, tıpkı D vitamini
eksikliği gibi ciddi travmalara sebep olan sonuçları var hayal eksikliğinin. Çabuk
sıkılıyoruz, sürekli yapacak bir şeyler arıyoruz, telaşlı geçen günlere
yetişmek için koşuyoruz. Kime sorsanız, günlerin çok hızlı geçtiğinden dem
vurmuyor mu son yıllarda? “Aslında her şeyimiz var da nerede, ne eksik bilemedik”
ile devam eden cümleler kahve sohbetlerine eşlik etmiyor mu? İşte, ben o
eksikliği hayallere bağlıyorum.
Yıllar geçiyor, büyüyoruz, meslek
sahibi oluyoruz, çoluk çocuğa karışıyoruz, belki istediğimiz zamanında hayalini
kurduğumuz her şeye yetişkinlikte kavuşuyoruz belki de bir şeyler eksik
kalıyor; asgari müştereklerle devam ediyoruz. Ya sonra? Çocuklarımız için,
işimiz için, evimiz, ailemiz için bazı güzel niyetlerimiz oluyor, dileklerimiz,
dualarımız. Peki ya biz? Kendimiz? Kendimiz için neler istiyoruz? Köşedeki kahvecide
bir kahve içmek mi? Bu, kendimize zaman ayırmanın, biraz nefes almanın ötesine
geçmiyor. Çocuklar büyüdü, emekli olduk, evimiz arabamız, yazlığımız da oldu
diyelim, ya sonra? Bitti mi yani her şey? Bitmeli mi? Sadece çevremizdekilerin
mutluluğu ya da maddesel olarak eriştiklerimiz mi hayat?
"Elbette değil!" dediğinizi duydum,
kuşlar söyledi! Ölene kadar, ister kısa ister uzun bir hayat sürelim, bizi
aslında biz yapan; öz benliğimizi doyuran tek şeyin hayallerimiz olduğunu iddia
ediyorum. Çünkü bence insan hayalleriyle var oluyor. Einstein, hayal etmenin bilgiden daha önemli olduğunu savunur, hayata dair notlarında. Walt Disney, her
şeyin hayallerle başladığını ve sürdüğünü anlatır röportajlarında.
Hayat bir oyundan öteye geçmiyor. Perdeler kapanmadan, bu oyunun kurallarını bilip iyi oynayanlar kazanıyor. Ama hayallerini
diri tutanlar, oyunun tadını çıkartıyor ve en önemlisi hayallerine sıkı sıkıya
bağlı olanlar, mücadeleden vazgeçmiyor ve yorulmuyor.
Sizi, ruhunuz için şah damarlarınızı
devreye sokmaya davet ediyorum. Şu an nerede ve ne yapıyorsanız, hayallerinizi
düşünün, hayal edin. Hayal ettiklerinizi gözünüzde canlandırın. Gözünüzün önünden
film şeridi gibi ya da bir kitabın bölümleri gibi geçen hayallerinizle
mutluluklar diliyorum.
Hayalsiz insan olmaz, “Hayallerim yok”
diyorsanız onları en son bıraktığınız hurcun içine bakın. Emin olun orada,
kıyıda kenarda sizi tüm canlılığıyla bekliyor olacaklar. Bugünün telaşında,
zihninizi ve ruhunuzu hayallerinize odaklayın.
Şah damarınızın hiç hasar görmemesi ve ruhunuzun D vitaminsiz
kalmaması dileklerimle…