8 Kasım 2016 Salı

ŞAH DAMARI VE D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ


Fizyolojik şah damarımızdan bahsetmiyorum; ruhsal olarak hayata tutunmamızı sağlayan şah damarımız sizce nerede? Yaşama sevincini dinç tutan, yenilgilerin ardına yeniden toparlanmamızı sağlayan ve bitmek bilmeyen mücadelemizi güdüleyen şah damarı! Hayallerimiz. Onlar ki, ister hedeflerimize ulaşmamızı sağlasın, ister mutluluğumuzun sebebi olsun, ruhun canlılığı için tek gerçeklik.

Çoğumuz hayallerimizi, beklentiler, umduklarımız, temennilerimizle karıştırmaya meyilliyiz. Öyle ya en son ne zaman hayal kurmuştuk? Çocukken oyunlarda meslek gruplarıyla mı yoksa gençlikte araba koleksiyonlarında mı? Sanıyorum çocukken ya da ergenlikte, yani bir şekilde hedefimizde sınavlar varken hayal etmek daha kolaydı. Belki de hayalini kurmamız gereken tek şeyin meslek ya da kazanılacak okullarla ilgili olduğunu düşünüyorduk.

Günümüzde yetişkinlerin yaşadığı en büyük boşluğun sebebini hayal eksikliğine bağlıyorum. Evet, tıpkı D vitamini eksikliği gibi ciddi travmalara sebep olan sonuçları var hayal eksikliğinin. Çabuk sıkılıyoruz, sürekli yapacak bir şeyler arıyoruz, telaşlı geçen günlere yetişmek için koşuyoruz. Kime sorsanız, günlerin çok hızlı geçtiğinden dem vurmuyor mu son yıllarda? “Aslında her şeyimiz var da nerede, ne eksik bilemedik” ile devam eden cümleler kahve sohbetlerine eşlik etmiyor mu? İşte, ben o eksikliği hayallere bağlıyorum.

Yıllar geçiyor, büyüyoruz, meslek sahibi oluyoruz, çoluk çocuğa karışıyoruz, belki istediğimiz zamanında hayalini kurduğumuz her şeye yetişkinlikte kavuşuyoruz belki de bir şeyler eksik kalıyor; asgari müştereklerle devam ediyoruz. Ya sonra? Çocuklarımız için, işimiz için, evimiz, ailemiz için bazı güzel niyetlerimiz oluyor, dileklerimiz, dualarımız. Peki ya biz? Kendimiz? Kendimiz için neler istiyoruz? Köşedeki kahvecide bir kahve içmek mi? Bu, kendimize zaman ayırmanın, biraz nefes almanın ötesine geçmiyor. Çocuklar büyüdü, emekli olduk, evimiz arabamız, yazlığımız da oldu diyelim, ya sonra? Bitti mi yani her şey? Bitmeli mi? Sadece çevremizdekilerin mutluluğu ya da maddesel olarak eriştiklerimiz mi hayat?

"Elbette değil!" dediğinizi duydum, kuşlar söyledi! Ölene kadar, ister kısa ister uzun bir hayat sürelim, bizi aslında biz yapan; öz benliğimizi doyuran tek şeyin hayallerimiz olduğunu iddia ediyorum. Çünkü bence insan hayalleriyle var oluyor. Einstein, hayal etmenin bilgiden daha önemli olduğunu savunur, hayata dair notlarında. Walt Disney, her şeyin hayallerle başladığını ve sürdüğünü anlatır röportajlarında.

Hayat bir oyundan öteye geçmiyor. Perdeler kapanmadan, bu oyunun kurallarını bilip iyi oynayanlar kazanıyor. Ama hayallerini diri tutanlar, oyunun tadını çıkartıyor ve en önemlisi hayallerine sıkı sıkıya bağlı olanlar, mücadeleden vazgeçmiyor ve yorulmuyor.

Sizi, ruhunuz için şah damarlarınızı devreye sokmaya davet ediyorum. Şu an nerede ve ne yapıyorsanız, hayallerinizi düşünün, hayal edin. Hayal ettiklerinizi gözünüzde canlandırın. Gözünüzün önünden film şeridi gibi ya da bir kitabın bölümleri gibi geçen hayallerinizle mutluluklar diliyorum.

Hayalsiz insan olmaz, “Hayallerim yok” diyorsanız onları en son bıraktığınız hurcun içine bakın. Emin olun orada, kıyıda kenarda sizi tüm canlılığıyla bekliyor olacaklar. Bugünün telaşında, zihninizi ve ruhunuzu hayallerinize odaklayın.

Şah damarınızın hiç hasar görmemesi ve ruhunuzun D vitaminsiz kalmaması dileklerimle…

1 yorum:

  1. Blogunuzun sıkı bir takipcisiyim. Sayenizde ne zamandır hayal kurmadığımı ya da hayal zannettiklerimin umut veya dua olduğunu farkettim. Yazınız ben de soğuk duş etkisi yaptı. Tekrar hayal kurmak çok güzel teşekkürler.

    YanıtlaSil