1990-1991 eğitim öğretim yılında, Körfez Savaşı Adana’ya, siren çeşitleri, sığınaklar ve tarlalara düşen füzeler
olarak damgasını vurmuştu. 5.sınıftayım o zaman, en etkilendiğim ses Leyla Umar’ın
portakal şeklindeki radyodan duyulan sesiydi. Sınıfta her gün Leyla Umar’ın, savaş ile ilgili çeviri yaptığı saatlere denk gelen derste, radyomuz açılır,
Leyla Umar dinlenir, sonrasında o günkü anlattıkları tartışılırdı. Evet, yanlış
okumadınız ilkokul 5.sınıfta…
2.sınıftayız yanlış
hatırlamıyorsam, dersimiz Hayat Bilgisi, konu sağlıklı yaşam. Sağlıklı yaşamaya
dair bir ödev hazırlamamızı istedi öğretmenimiz ama sunum yapacağız. Ben de
evdeki İbiş kuklamı aldım, bir skeç hazırladım. Okulda bütün sınıfları gezdirdi
öğretmenim, ben sınıfın önünde, sıra sahnem, kuklayı konuşturuyorum.
Münazaraları, dramaları, grup çalışmalarını anlatsam, uzar gider yazı. “Küme
Çalışması” denirdi eskiden, sıralar birleşir, en az altı kişilik gruplar
oluşur, birlikte çalışmalar yapardık. Hatırlarsınız. Ekip olarak çalışmayı,
herkes görevini iyi yaparsa ortaya harika işler çıkacağını orada öğrenmiştim.
Sonra “KOLLAR” hatırlıyorum; “Kızılay Kolu, Trafik Kolu…”, şimdinin kulüpleri.
O zamanlar resmi adı neydi hatırlamıyorum ama biz çocuklar arasındaki ismi
Kantin Koluydu. Başka bir öğretmen de kantinden sorumluydu. Her teneffüs simit
ve gazozların başında durur, yanında iki öğrenciyle satışı yapardı. Uzun
teneffüs bittiğindeyse, kantin kolundakilere simit ve gazoz ısmarlardı. Derse
biraz geç girildiğinden miydi bilmem, öğretmenimle annem pek izin vermezdi
kantin kolunda olmama. Gerçi kültür edebiyat kolu dışında görev aldığım tek
koldu…
Bahar geldiğinde, okulun
bahçesinden öğretmenler ve öğrenciler sorumluydu. Marul ektiğimizi bile
hatırlıyorum. Çapa yaptığımızı, güllerin budanmasına yardım ettiğimizi, el
arabasıyla toprak taşıdığımızı… Sınıfa getirilen küçük tüp ve alüminyum tencere
ile yağmur deneyimizi, öğrencilerden oluşan Ay, Güneş ve Dünya ile tutulmaları
işlediğimizi…
“Ayının Fendi, Avcıyı Yendi”, okulda
izlediğim ilk tiyatro oyunuydu ki hemen her dönem bir oyun izlerdik. Şimdi bile
ne zaman …fendi … yendi cümlesiyle karşılaşsam, her seferinde zekanın silahı
alt ettiğini mizah ile anlatan oyuncuları zihnimde kocaman kocaman alkışlarım.
İlkokuldan başlayarak, tüm öğrenim hayatım boyunca, hayatın içine bizleri dâhil
eden öğretmenlerim olduğu için, seçimlerinden dolayı başta anneme ve diğer tüm
öğretmenlerime minnettarım. Eğitim, uzun vadeli ve etkileri uzun yıllar sonra
anlaşılan bir yatırımdır. Ailede atılan
tohumların, yeşerip büyümesini sağlar.
O öğretmenlerin neyi neden
yaptığını, nasıl olduysa kurtulan bir kitabı okurken öğrendim. Anneannemin
tereklerinden hayatta kalmayı başarmış, Türkiye'nin
öğretmen okullarında ilk kez okutulan Eğitim Psikolojisi kitabı, dönemin
öğretmenlerinin eğitim anlayışını da yansıtıyor. Mithat Enç, Vedide Baha Pars, Turhan Oğuzkan
ve H. Hüsnü Cırıtlı tarafından yazılan bu şaheser hem anlatım tarzıyla, hem
öğretmen okulu öğrencilerine ve öğretmenlere seslenişiyle paha biçilemez bir
eğitim anlayışını gözler önüne seriyor. Kitapta bahsedilen işbirliği,
yaratıcılığın pekiştirilmesi, güncel dünya olaylarına dair öğrencilerin fikir
sahibi olması gibi hatırladığım etkinlikleri derslerle öğrenmiş öğretmenlerim.
Çocukların ufkunu geliştirmek
adına yapılanlar, uzun yıllar sonra da olsa boşa gitmiyor… Yolumuz hep ufkumuzu
geliştiren insanlarla kesişsin…
- Öncelikle ilkokul öğretmenime ve sonrasında zihnimi aydınlatan tüm öğretmenlerime, sonsuz şükranla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder