Aslında bir süredir Akış
Kuramı üzerinde çalışıyordum. Tüm öğrendiklerimi yazıya aktarıp, paylaşacaktım.
Günlerce bir konuyu araştırmak, onun
üzerine düşünmek, belki delilleri toplamak ve geleneksel olarak bilgisayarın
başına oturunca, tüm planların yerini o anda gelişen bir başka konunun alması…
Benim gibi plan yapmaya alışık olmayan insanların gülümsediğini görür gibiyim. “Planlı
çalışmak sizi başarıya ulaştıran en önemli yoldur!” cümlesini ilk hatırladığım
günden bugüne değişen bir şey olmadı: Planlı yaşayamıyorum. O zaman plansız
akışa ayak uydurmak gerek, öyle değil mi? Akşam yemeğini gündüzden hazırlamak,
hangi saatte nerede olacağımızı ayarlamak gibi kolay planlardan bahsetmiyorum.
Canınız istediğinde istediğini yapmak gibi bir düzensizlik de değil demek
istediğim. HAYATA AYAK UYDURMAK! Evet, tam da bu! Yerinde ve elinden geldiğince
mücadele etmek, baktık olmuyor yerinde ve fark ettiğinde vazgeçebilmek.
Nelerden vazgeçmek
istersiniz?
Bu soruyu kendime
sorduğumda, Ağustos sonuydu. Mutfak dolaplarımdan başladım önce, kullanmadığım,
kenarı kırık ne kadar mutfak eşyası varsa hepsini çöpe attım. Kıyafetlerle
devam ettim. Kendimce önceliği kullandığım nesnelere vermeliydim. El altında
belki yıllardır duran eşyalar tek tek elimden çıktıkça, diğer vazgeçmek
istediğim her şeyden de böyle kolay vazgeçebileceğimi gördüm sanırım. Eğitim
biliminin “somuttan soyuta, basitten zora” ilkesini uyguladım. Sonra baktım
değiştiremediğim durumlar var, kendimi değiştireyim dedim, sanırım en zoru da
burada başladı. Ama başardım. Gündelik telaşlarım ve yorgunluklarım arasına
sızan ne var ne yok hepsini temizledim. Eylül sezonuna keyifle başladım.
“Hazır Ekim’i
ortalıyoruz, o da toparlanıp gidiyor yazla birlikte, sanırım alışılmışın
dışında bir temizliğe daha ihtiyacın var” dedim kendime. Kış temizliği koydum
adını bu durumun. Ancak bu kış temizliğinin, bahardan bir farkı olmalıydı… Hafta
sonu, başka bir şehirde amaçsız yürüdüm. Kalabalığın ortasında, kim
olduğunuzun, sorumluluklarınızın, neler yaptığınızın hiçbir öneminin olmadığı
bir yerde, yani tam anlamıyla kendinizleyken aslında kendi sesinizi çok net
duyuyorsunuz. İşte orada : “Erteleme
özgürlüğünün farkında mısın?” diye bir mırıldanma duydum kendimde.
Erteleme özgürlüğü
kavramıyla Yürümenin Felsefesi kitabında karşılaştım. Bu kitabı yine bir seyahatte
okumuştum. Tıpkı kitapta bahsedildiği gibi, acelecilik ve sürati bir kenara
bıraktım. Yavaş yavaş yürüdüğüm o birkaç saat neredeyse iki güne eşitti.
Zihnimin tüm gevezelikleri, o birkaç saatte sustu. “Dil bir talimatname, bir
fiyat listesidir. Yürümenin sessizliğinde, yürümekten başka bir şey
yapmadığınız için kelimeleri kullanmayı bıraktığınızda, o sessizlikte daha iyi
işitirsiniz, çünkü yeniden adlandırmayı, yeniden kodlanmayı, yeniden
biçimlendirmeyi beklemeyen, kelimelere dökülmeyecek bu şeyi duyabiliyorsunuzdur
nihayet. ‘Konuşmadan evvel görmelidir insan.’” İşte tam anlamıyla bunu yaşadım.
Yavaşladığımda işlerin daha iyi ilerlediğini anladım. Çözemediğim bir durumun
üzerine gitmeyi bıraktığımda, sakinliğin getirdiği aydınlığı fark ettim. Olması
için mücadele edip, bir süre sonra vazgeçtiğimde hafiflediğimi gördüm. Baştan
söyleyeyim, vazgeçmek dahası vazgeçme kararı bile öyle tabak çanak attığımız
kadar kolay olmuyor. Biraz karın ağrıtıyor. Ancak tıpkı bir hafta sonu
yürüyüşüne çıkarken eşyalarınızı hazırlarken “Buna gerçekten ihtiyacım var mı?”
diye sorduğunuz gibi yaklaşırsanız, yüklerinizi en aza indirebiliyorsunuz.
Tıpkı yürümek gibi: zamanı öldürmek için değil, zamanı kucaklamak için… Vazgeçmek
de böyle, tüm yükleri sırt çantanızdan atmak gibi… “Çünkü Yürüyen İnsan kendi
üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün
ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.”
İnsanın kendine saygı
durumlarından biri de vazgeçmek: Beklentilerinden, belirsizliklerinden,
samimiyetsiz bulduklarından, öyle ya da böyle yük olan her şeyden ve herkesten.
* Erteleme özgürlüğü için öncelikle vazgeçmeyi öğrenme adımı önemli bir eşik.
Yürümenin Felsefesi, Frederic Gros, Kolektif Kitap, 2017.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder