16 Mayıs 2020 Cumartesi

EGOSANTRİK ENFEKSİYON


               
     İki karınca yeşil bir zemin üzerinde oturuyor ve karşılarında sarı, yuvarlak, ışıl ışıl, kocaman bir şeye bakıyorlardı. Güneş geldi aklınıza, değil mi? Görseli bulabilseydim, güneş olduğunu şıp diye bilecektiniz. Kendi aralarında “Ne güzel parlıyor, ışıkları gözlerimi kamaştırıyor.” diye sohbete dalmışlardı. Çimenlerin üzerinde, yanınızda sevdiğiniz biri ve ellerinizde sevdiğiniz içecekler, pırıl pırıl güneşe baktığınızı hayal ediverdim. Diğer görselde ise karıncalara yukardan bakan, pardon karıncaları daha geniş bir perspektiften gören bir çift göz vardı. Karıncaların güneş diye nitelendirdiği şey, tenis topu çıkmasın mı! Herkesin güneşi kendisine güzel elbette, buna lafım yok. Ancak bu görselden anladığım, gördüğümüz dünya kadardı güneş sandıklarımız… Ne kadar geniş çerçeveden bakarsak ya da kendi dünyamızı ne kadar genişletirsek, güneş zannettiklerimiz değişmiyor mu? Öykümüz buraya kadar. Siz bunu düşünürken ya da düşünmezken, nasıl isterseniz, ben kara komedi karelerinden örnekler paylaşacağım.

   Pandeminin bile törpüleyemediği aslında bizzat kendisinin de ruhsal pandemi olduğunu düşünmeye başladım. Egosantrik enfeksiyon! Kendi yaptıklarını koşulsuz doğru olduğunu düşünenler, düşünmekle kalmayıp etrafa dayatanlar, dayatmakla yetinmeyip çevresindekilerin de bunun doğruluğuna inanmalarını bekleyenler… Bunu salt bir EGO olarak nitelendirmenin, Freud’a yapılacak en büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ego, dengeydi oysa… Zekânın tanımına benzerdi, “uyum sağlayabilmek”. Egosal durumları her gördüğümde ya da anlatılanlara tanık olduğumda, karıncaların tenis topunu güneş sanması gelir aklıma. “Çok başka dünyalar da var.” demek isterim, sonra vazgeçerim. Nasılsa kendi tenis topundan başka bir güneşin varlığına ya inanmayacak ya kabul etmek istemeyecek. Hem bana mı düşmüş canım, bir başkasının tenis topuna karşı takındığı tavra laf atmak!

    Bunları anlatarak gelmek istediğim yer çok başka aslında ama araya da çeşitli baharatlar olsun diye serpiştirdim. Bırakalım herkes kendi dünyasının güneşini gerçek güneş zannetsin. Tenis toplarının güneş muamelesi gördüğü ya da tenis toplarının kendini güneş zannederek ışık saçtığına aldandığı dünyaların rahatsızlığını duyanlara var birkaç sözüm. Siz de alın sevdiğiniz içeceği, çok gerekiyorsa birlikte yudumlayın, gerçek güneşin olmadığını bilmeniz yeter. Siz zaten gerçek güneşin keyfini çıkarmayı biliyorsunuz, hem de dört mevsim. Arada sırada, çok nadir zamanlarda, gerçek güneşi bilenler ya da gerçekten güneş olanlarla yolunuz kesiştiğinde işte ortalık zihinsel bir şölene dönüşür. O şölenden sonra zihninizde kalan lezzet asla unutamayacağınız anıları besler ve tabii sonrasında dünyaya, güneşe hatta evrene dair duruşunuzu. Zihinsel şölen işte o karıncaların da olduğu alana daha geniş perspektiften bakan gözlerdir.

   Anlatmaya çalıştığım karıncaların görseli ve sizin bu konudaki gözlemleriniz, kara komedi değildir de, nedir?
               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder