Farklı bir
şehirde doğmuş, çocukluğunun, gençliğinin en güzel anılarını o şehirde yaşamış
pek çok gurbetçi insanın, öldüklerinde kendi memleketlerine defnedilmek
istediklerini biliyor musunuz? Hiçbir yerde duymadıysanız bile bu konu bir
şarkıya bile ilham vermiştir : “Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar.” Gülmeyin,
bu şarkıya da ilham veren asıl mevzu insanların bitirilmemiş işleridir aslında.
Yıllar sonra memleketine dönme şansına erişmiş insanların büyük bir kısmı da geçmişiyle
tek tek yüzleşmek ister. Yarım kalmış bir konuşmayı bitirmek gibi, belli bir
sayfaya kadar okunup sonra kitaplığın bir köşesine iliştirilmiş bir kitaba
zamanı gelince devam etmek gibidir. Şansına erişmiş diyorum çünkü kimi insan
yıllar sonra memleketine dönme fırsatı bulamadığı gibi kimi de yarım
bıraktıklarıyla yüzleşemez… Yüzleşmek, cesaret ister çünkü… Her ne sebeple
olursa olsun yarım bırakılan işler öfkeye, kin tutmaya, acıya, hüzne,
yorgunluğa, yetersizliğe, tükenmişliğe sebep olur. Çünkü yüzleşme fırsatı bulamadan
ya da tamamlayamadan yarım bırakılan her durum, enerjiyi sömürür ve umut dolu
hayatın yaşanmasını baltalar. Sadece güzel günlerin geçirildiği memleketle mi
sınırlı dersiniz bitirilmemiş işler? Duyguları etkilediğine, bitirilmemiş işler
öfke gibi, tükenmişlik gibi duygulara sebep olduğuna göre, yaşamımızın yani
nefesimizin değdiği her alanla ilgili olduğunu da söylesem sanıyorum abartmış
olmayacağım.
Çocukluğunuza kadar
inmeye gerek yok aslında, bu yıla şöyle bir göz atın yeter! Yeni bir yıla
girmeye şunun şurasında kaç gün kaldı! Nelere öfkelendiniz, neleri söyleyemediniz,
neler yapmak istediniz bir sebeple yarım kaldı, neler yaşamak istediniz de
yarıda kesildi? Hani derler ya “hevesim kursağımda kaldı” diye, işte neler
kursağınızda kaldı?
Siz, bütün bu
bitirilmemiş işlerinizi düşünürken, eklemek istediğim önemli bir konu daha var:
İnsan, çevresiyle var oluyor. Tek başımıza bir krallık olarak yaşayamıyoruz ne
yazık ki, hoş bu şekilde de yaşamak isteyen var mı? Belki bazen. Alışkanlıklarımız,
bazı değerlerimiz, sorumluluklarımız ve rollerimiz; aklınıza gelecek her şey
çevremizle birlikte bizi var ediyor. Çevremizden ayrı tutamıyoruz kendimizi. Ayrıca,
şimdi ve burada önemli olan, “Şimdi ve Burada”
olmaktır. Şu an yazdıklarımı okuyorsanız, burada mısınız?
Belki önce
fark etmeden yaşar insan bu bitirilmemiş işlerini. Önemsemez, belki öteler,
belki tölere etmeye çalışır. Ara ara fonda çalan hafif bir müzik gibi bu
işlerden dolayı bazı duygularla karşılaşıyorsanız, yılı bitirmeden fondaki
müziğin sesini açın, solisti sahneye alın ve yüzleşin derim. Fondaki müzik
zamanla sesini yükselterek sahnede yerini almadan denemekte fayda vardır belki.
Eğer solist sahneye ummadığınız bir anda, ummadığınız kadar yüksek bir sesle
çıkarsa, müziğin keyfini çıkartmak yerine, sahne gürültüsü tadınızı
kaçıracaktır. Hevesinizin kursağınızda kalmasında kendi payınızı sahiplenerek
işe başlamak, belki de dünyanın en hafifletici sorumluluğu olacaktır. Çünkü kendi
davranışlarının sorumluluğunu alan insan kadar özgür hissedeni yoktur! Ve
insanın kendisini özgür hissetmesi demek, kendi değerini de, yeterliliğini de,
güvenini de sadece kendisinde bulması demektir. Elbette diğer insanlardan değer
görmek, sevilmek, önemsenmek güzeldir, bunu inkâr etmiyorum ancak özünde
kendisini değerli hissedip, seven insanın her bitirilmemiş işiyle de bir
şekilde barışarak hayatına daha mutlu devam edeceğini anlatmak istiyorum.
Yeni yıla dört
kala, bitirin o işleri, hayallerinizi çevrimiçi durumuna alın, hani gençler
diyor ya son zamanlarda “Seviyorsan söyle” diye, seviyorsanız söyleyin,
öfkeliyseniz konuşun, hevesiniz kursağınızda kaldıysa sebeplerini belirleyin,
yine istiyorsanız, kendinize güzel bir yol çizin. Unutmayın ki hayatın tüm
alanlarında denge ayarı sizin elinizdedir. Yeni yıla girerken benliğinizin
balans ayarlarını da bir kontrolden geçirin. 2016’nın tüm bitirilmemiş
işleriyle yüzleşip, 2017’ye taze hayallerle girmeniz dileğiyle. Her şey gönlünüzce olsun. Mutlu yıllar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder